ALTTAKİ LİNKLER ZAMAN KAYBI...

   
 
  DİYARBAKIR TARİHÇE
 
Diyarbakır ve çevresi tarih öncesi dönemlerden itibaren her devirde nemini korumuş, Anadolu ile Mezopotamya, Avrupa ile Asya arasında doğal bir geçiş yolu, bir köprü görevi yapmış bu nedenle de çeşitli uygarlıkların tarihi ve kültürel mirasını günümüze kadar taşımıştır.
            Tarih boyunca Amida, Amid, Kara-Amid, Diyar-Bekr, Diyarbekir, Diyarbakır adlarını alan kent Güneydoğu Anadolu bölgesinin orta bölümünde, el Cezire denilen, Mezopotamya'nın kuzey kısmındadır.
            Yontmataş ve Mezolitik devirlerde, Diyarbakır ve çevresindeki mağaralarda yaşanmış olduğu, yapılan arkeolojik araştırmalar ile anlaşılmıştır. Eğil-Silvan yakınlarındaki Hassuni, Dicle Nehri ve kolları üzerinde Ergani'deki  Hilar mağaralarında bu çağdan kalma kalıntılar tespit edilmiştir.
Anadolu'nun en eski köy yerleşmelerinden biri olan tarımcı köy topluluklarının en güzel örneğini veren Ergani yakınlarındaki Çayönü Tepesi, günümüzden 10.000 yıl önceye tarihlenmesi ile sadece bölge tarihimize değil Dünya uygarlık tarihine de ışık tutmaktadır. M.Ö. 7.500-5.000 yılları arasında aralıksız olarak daha sonra da aralıklarla iskan edilmiş olan günümüzdeki kent uygarlığının ilk temellerinin atıldığı Çayönü, insanların göçebelikten yerleşik köy yaşantısına, avcılık ve toplayıcılıktan besin üretimine geçtikleri "Neolitik Devrim" olarak da bilinen teknoloöjik yaşam biçimi, beslenme ekonomisi ve insan doğal çevre ilişkilerinin tümü ile değiştiği kültür tarihi ile ilgili buluşlarda bir çok ilki de içeren canlı ve ilginç bir yerleşmedir. Yabani buğday, mercimekgiller gibi bitkilerin tarıma alınması, koyun ve keçinin evcilleştirilmesi ile Çayönü bilim dünyasında önem kazanmıştır.
            Yine Ergani yakınlarındaki Grikihaciyan Tepesi'nde M.Ö. 5.000 yılları başına tarihlenen "Gelişkin Köy Evresi" ya da Kalkolitik Çağ olarak adlandırılan Halaf Kültürünün sonlarına tarihlenen tek bir kültür evresi görülmüştür. Halaf Kültürü, Kuzey Irak, Suriye ve Güneydoğu Anadolu'da görülen yuvarlak planlı kubbeli evleri zengin boya bezeli çanak-çömleği ile ünlüdür.
            Diyarbakır'ın Bismil İlçesi yakınlarındaki Üçtepe Höyük'te yapılan ve henüz bitirilmemiş olan kazı çalışmalarında ise 2. Bin, Yeni Asur, Helenistik ve Roma İmparatorluk dönemine tarihlenen önemli bir merkez ortaya çıkarılmıştır.
            Öte yandan Lice yakınlarındaki Birkleyn mağaraları, Eğil'deki Eğil Kalesi ve kayalardaki kitabeler Asurlardan kalan önemli eserler bulunmuştur.
            Diyarbakır'ın kent merkezinin tarihine baktığımızda ise; M.Ö. 3. Binde kente Hurri-Mitaniler'in egemen olduklarını görüyoruz. M.Ö. 1260'a dek egemenliklerini sürdüren Hurri-Mitaniler'den sonra sırasıyla Asurlular, Aramiler, Urartular, İskitler, Medler, Persler, Makedonyalılar, Selevkoslar, Partlar, Büyük Tigran İdaresi, Romalılar, Sasaniler, Bizanslılar, Emeviler, Abbasiler, Şeyhoğulları, Hamdaniler, Mervaniler, Selçuklular, İnaloğulları, Nisanoğulları, Artuklular, Eyyübiler, Moğollar, Akkoyunlular, Safeviler ve Osmanlılar Diyarbakır'a egemen olmuşlardır.
            Bu uygarlıklar arasında Diyarbakır'da en fazla tarihi eser yapan ve iz bırakanlar Romalılar, Abbasiler, Mervaniler, Selçuklular, Artuklular,  Osmanlılar olmuştur. Diyarbakır, sadece Roma-Bizans değil aynı zamanda Müslüman, Pers, Arap ve Türk devletlerinin zengin tarihi ve kültürel değerlerini taşıyan ortak bir kültür mirası olarak günümüze kadar gelmiştir. Özellikler surlarda birçok medeniyetlerin izlerini kitabe, süsleme, figür, kapı veya görkemli burç şeklinde en canlı şekilde görebilmekteyiz.

 

DİYARBAKIR KALESİ : Karacadağ'dan Dicle'ye uzanan geniş bazalt platosunun Doğu kenasında geniş bir düzlük üzerinde yer alır. Dışkale ve İçkale olmak üzere iki ana bölümden oluşmaktadır.

 

 

DIŞKALE : Kuruluşu kesin olarak bilinmeyen kentin, M.S. 349 yılında Roma İmparatoru II. Constantius zamanında kalesi yeni baştan onarılıp, güçlendirilerek etrafı surlarla çevrilmiştir. Böylece genel şeklini alan Diyarbakır Kalesi daha sonra kente egemen olan uygarlıklar tarafından yapılan eklenti ve onarımlarla günümüze kadar gelebilmiştir.  Kuşbakışı görüntüsü ile kenti bir kalkan balığı şeklinde çevreleyen surların üzeri, kente egemen olan otuza yakın uygarlığın izlerini taşıyan oyma ve kabartma motiflerin yanısıra onu bir kuşak gibi çevreleyen yazıtlarla bezelidir. Bu nedenle A. Gabriel tarafından "Açık Hava Yazıtlar Müzesi" olarak nitelendirilmiştir. 5 Km. uzunluğundadır. Yüksekliği 10-12 m., Kalınlıkları 3-5 m. Arasında değişmektedir. Kare, çokgen ve yuvarlak planlı toplam 82 burca sahip olup bunlardan en önemlileri; Keçi Burcu, Yedi Kardeş Burcu, Ben-u Sen Burcu, Nur Burcudur. Dışkalenin dört yöne açılan, mimarlık tarihi açısından birbirinden önemli dört kapısı vardır. Kuzeyde Dağ Kapı (Harput Kapısı), Batıda Urfa Kapı (Rum Kapısı), Güneyde Mardin Kapı (Tel Kapısı), Doğuda Yeni Kapı (Dicle veya Su Kapısı) yer almaktadır. Bugünkü Dışkale surlarının dışında ikinci bir sur daha bulunmakta idi. Ancak 1232 yılında kente egemen olan Eyyubi hükümdarı Melik Kamil tarafından yıktırılarak taşları bugünkü surların onarımda kullanılmıştır. Bugün kalıntılarını Mardin Kapı ve Ben-u Sen taraflarında izleyebilmekteyiz.

 

İÇKALE : Dışkalenin Kuzeydoğu köşesinde yer alır. Dışkaleden surlarla ayrılmaktadır. İçkale'de yer alan Viran Tepe kentin ilk yerleşme noktasıdır ve bu tepenin etrafı da surlarla çevrilidir. Kanuni Sultan Süleyman döneminde (1524-1526 yapılan surlarla genişletilmiştir. 16 burçlu İçkale'ninde dört kapısı bulunmaktadır. Fetih ve Oğrun Kapıları dışa, Saray ve Küpeli kapıları da kente açılmaktadır.
            Diyarbakır surları; volkanik Karacadağ'dan çıkan bazalt taşlar ile yapıldığı için hala önemli derecede bozulmadan günümüze kadar gelebilmiş, taşlar üzerindeki işlemelerde önemli bir bozulma görülmemiştir.
            Diyarbakır surları 20. yy.a kadar mimari bütünlüğünü ve fonksiyonunu korumuştur. Cumhuriyet döneminde ise şehrin içinin artan nüfusu ve kent çevresinde düzensiz yapılanma surları önemli ölçüde tahrip etmiş, yer yer yıkılmalar ve burçlarda tahribatlar olmuştur. Son yıllarda ise surların onarım ve restorasyonu için ciddi çalışmalar başlamıştır.

CAMİLER

ULUCAMİ : Şehrin merkezinde yer alır. Yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir.  Anadolu'nun en eski camilerindendir. Müslümanlar tarafından 5. Harem-i Şerif (Mukaddes Mabed) olarak bilinir. 1091 yılında esaslı bir onarım geçirmiştir. Plan itibariyle Şam Emeviye Cami'nin Anadolu'ya yansıması olarak yorumlanır. Camiye Diyarbakır'da hüküm sürmüş bütün devletler büyük önem vermiş ve onarmışlardır. Büyük Selçuklu hükümdarı Melikşah İnal ve Nisanoğulları, Anadolu Selçuklu hükümdarı Gıyaseddin Keyhüsrev, Artuklular, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan ve Osmanlı padişahlarından birçoğuna ait kitabe ve fermanlar Camiinin muhtelif yerlerinde görülmektedir. Ulucamii de muhtemelen Roma dönemindeki bir amfiteatrdan alınan çok değerli mermer rütürler ve işlemeli sütun başlıkları ve kabartmalar vardır. Caminin dört cephesi bir zamanlar dört mezhep için hizmet vermiştir. Cami avlusundaki güneş saati Romalılardan kalmadır.

KALE CAMİİ (HZ. SÜLEYMAN-NASIRIYE CAMİİ): Nisanoğlu Ebu'l- Kasım tarafından 1155-1169 yılları arasında yaptırılmıştır. Cami bitişiğinde Osmanlılar döneminde yapılan Halid Bin Velid'in oğlu Süleyman ile Diyarbakır'ın Araplar tarafından alınışı sırasında şehit düşen diğer sahabelerin yattığı Meşhed bulunmaktadır.

 

MELEK AHMET PAŞA CAMİİ : Diyarbakırlı Melek Ahmet Paşa tarafından XVI. yy.da yaptırılmıştır. Plan ve mimarisinde Mimar Sinan'ın etkisi görülmektedir. Tümü çini kaplı mihrabı oldukça ilgi çekicidir.

İSKENDER PAŞA CAMİİ :
12. Osmanlı Valisi İskender Paşa tarafından 1551 yılında yaptırılmıştır. Tipik bir Sinan ekolü ve Osmanlı camiidir.

MEDRESELER

MESUDİYE MEDRESESİ: Ulu Cami'nin kuzeyinde camiye bitişiktir. Medresedeki yazıtlara göre yapımına 1198-1199 miladi yılında, Artuklu hükümdarı Ebu Muzaffer Sökmen II zamanında inşaasına başlanmış, 1223-1224 yıllarında bitirilmiştir. Mimarı Halepli Mahmut oğlu Cafer'dir. Aynı mimarın adını surlardaki bazı kitabelerde Ulu Cami'nin onarım kitabelerinde ve Devegeçidi Köprüsü kitabesinde de görmekteyiz. İki katlı olan Mesudiye Medresesi, Açık Medreseler grubu içinde tek veya çift evyanlı şemaya bağlıdır. Mimari bakımdan Zinciriye Medresesinin üslubuna benzemektedir.

ZİNCİRİYE (SİNCARİYE) MEDRESESİ: Ulu Cami'nin Güneybatısında ve yakınındadır. Ulu Cami ile arasında kemerli bağlantılar bulunmaktadır. 1198 miladi yılında mimar İsa Ebu Dirhem tarafından yaptırılmıştır. Açık medreseler grubu içerisinde tek veya iki eyvanlı şemaya bağlı tek katlı olarak inşalıdır.

KİLİSELER

Diyarbakır'ın İslamiyet'ten önceki ahalisi üç dinde idiler: Şemsiler (Güneşe Tapanlar), Yahudiler ve Hıristiyanlar, Hıristiyanlar da beş mezhebe ayrılmışlardı: Gregoryen (Ermeni), Yakubi (Süryani-Kadim), Ortodoks (Rum), Asuri (Nasturi) ve Keldani. Yukarda anılan bütün din ve mezheplere ait dini yapılar mevcuttu.  Ayakta kalanlar: Meryem Ana Süryani Kadim, Keldani, Surp Gregos, Surp Sarkis (Çeltik Kilisesi), Saint George (Kara Papaz Kilisesi), Katolik ve Protestan Kiliseleridir.

MERYEM ANA SÜRYANİ KADİM KİLİSESİ:
Alipaşa Mahallesinde yer almaktadır. Bugün faal durumda olan tek kilisedir. Yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Geç Roma dönemine tarihlenen bir kapısı ve mihrap üzerinde kalıntılarını izlediğimiz mimari bezekleri bulunmaktadır. Geçirdiği bir çok onarım sonucu planında değişiklikler olmuştur. En son 18. yy.da esaslı bir onarım görmüştür.

KÖPRÜLER

ON GÖZLÜ SİLVAN KÖPRÜSÜ  (DİCLE KÖPRÜSÜ) : Şehrin Güneyinde, Mardin Kapısı dışında ve şehre 3 km. mesafededir. Kentin kuruluşu ve gelişmesi ile ilintili olabilecek bir geçmişi bulunan köprünün bugünkü ayakta görülebilen kısımlarının Miladi 1065 tarihinde Mervaniler döneminde Übeyd oğlu Yusuf isimli bir mimar tarafından inşa edildiğini üzerindeki kitabelerden öğrenmekteyiz. Kesme bazalt taştan on gözlü olarak inşa edilmiştir.

DEVEGEÇİDİ KÖPRÜSÜ :
Diyarbakır'ın 20 km. kuzeyindeki Devegeçidi suyu üzerinde kurulmuştur. Sivri kemerli yedi gözlü olarak inşa edilmiştir. Üzerinde iki kitabe ve Kuran-ı Kerim'in Bakara suresinin 262. Ayeti yer almaktadır. Kitabesinden 1218 miladi yılında Artuklu hükümdarı Melik Salih Mahmut döneminde mimar Cafer İbn Mahmud tarafından yapıldığı öğrenilmektedir.

MALABADİ KÖPRÜSÜ :
Diyarbakır-Batman yolu üzerinde, Silvan ilçemize 24 km. mesafededir. Kitabesinden 1147 miladi yılında Timurtaş Bin-i İlgazi Bin-i Artuk tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Farklı uzunluklarda kırık hatlar halinde üç bölümden oluşmaktadır. Orta bölümde ayakları kayalıklara oturtulmuş 38.60 metrelik açıklığı bulunan sivri bir kemer yer almaktadır. Kitabesi, kabartmaları ve mimarisi ile eşsiz olan bu köprü için A. Gabriel şu bilgileri vermektedir. "...Modern statik hesabının olmadığı devirde bu açıklıkta o zaman için böyle bir eser hayranlık ve takdiri muciptir. Ayasofya Cami'sinin kubbesi, köprünün altına rahatlıkla girebilmektedir. Balkanlar'da, Anadolu'da Orta Doğu'Da bu açıklıkta, bu yaşta başka köprü yoktur."

HANLAR

DELİLLER (HÜSREV PAŞA) HANI : Mardin Kapıdadır. 1527 miladi yılında Diyarbakır valisi Hüsrev Paşa tarafından arkasındaki cami ve medrese ile birlikte yaptırılmıştır. Deliller Hanı olarak bilinmesinin nedeni, Hicaza gidecek hacı adaylarını götürecek delillerin (rehber) bu handa kalmalarındandır. Avlulu iki katlı olarak inşa edilmiş olan yapı, restore edilerek turistik bir olarak günümüzde hizmet vermektedir.

HASAN PAŞA HANI :
Ulu Cami'nin doğusundadır. Vali Hasan Paşa tarafından 1573 miladi yılında yaptırılmıştır. Avlulu iki katlı olarak inşa edilmiştir. Avlu ortasında bezemesiz başlıklara oturan altı sütunlu üstü kubbeli bir şadırvan bulunmaktadır.

KÖŞKLER, SOKAKLAR, EVLER

KÖŞKLER : Diyarbakır'da iki ayrı amaçla yapılmış köşkler bulunmaktadır. Biri bir zamanlar Diyarbakır'ı çepeçevre saran üzüm bağlarının içerisinde yer alan Bağ Köşkleridir. Bağ bozumu zamanı bağ sahiplerinin kullandıkları bu köşkler, genellikle iki katlı, bazalt taş örgülü, bol pencereli olarak inşa edilmiştir.

           
Diyarbakır'ın asıl köşkleri ise Dicle Nehri kenarında çok çeşitli ağaç ve yabani menekşelerle örtülü, güllerle donanmış bahçeler içerisinde yer alan yazlık olarak kullanılan köşklerdir. Diyarbakır evlerinin genel özelliklerini yansıtmalarına rağmen, evlerdeki içe dönük planın tersine tam anlamıyla dışa açılan bir mimariye sahiptirler. Mahremiyetine girecek kadar yakınında başka bir yapının bulunmayışı ve de çevredeki son derece güzel tabiattan yararlanma dışa açık mimarinin oluşmasını beraberinde getirmiştir. Günümüze ulaşanlar, daha çok Akkoyunlu dönemine aittirler. Seman Oğulları (Gazi Köşkü) Köşkü, Erdebil (Ber da Pir) Köşkü, Kuşdili Köşkü, Ağulu Dere Köşkü günümüze kadar ulaşabilmiş güzel örneklerdir.

DİYARBAKIR SOKAKLARI (KÜÇELERİ) :
Diyarbakır sokaklarının ve de evlerinin şekillenmesinde surlar önemli bir rol oynar. Kentin genişlemesini sınırladığı için sur içinde yoğunlaşma artmış, evler birbirine bitişmiş, sokaklar daralmıştır. Bu da gölgelik alanların çoğalmasını, serinliğin artmasını sağlamıştır. Bu tür bir sıkışıklık sokakların şekillenmesinde bazı durumlar yaratmış ve mahremiyeti sağlamak için evler sokaklardan yüksek duvarlarla ayrılmıştır. Bazen parke taş döşeli eski Diyarbakır sokaklarında sürekli akan çeşmeler, sokaklara temizlik ve canlılık katardı.

DİYARBAKIR'IN GELENEKSEL EVLERİ :
En az beş bin yıllık geçmişe sahip olan Diyarbakır'ın evleri de binlerce yıllık bir tecrübe sonucu gelişerek şehrin tarihi kimliğine ve iklim şartlarına en uygun duruma gelmiş, malzemenin de etkisiyle kendine özgü karakteristik özellikler taşıyan bir mimari doğmuştur.

           
Dışa kapalı olan evlere hep aynı örnekte yapılmış mütevazi bir kapıdan girilir. Bu kapıyla genellikle küçük bir holden geçilerek avluya girilir. Avlu evin harimi durumundadır. Bu nedenle dışarıdan avlu, avludan dışarısı gözükmez. Rengarenk gül vesair çiçekleri, havuz ve şadırvanlarıyla Diyarbakır evlerinin avluları hayatiyet duludur. Kara renkli bazalt örgülü duvarları "Cıs" adı verilen beyaz renkli bezemelerle, pencere ve eyvan boşlukları ile hafifler ve zengin, zarif motifli pencere ve gezemek parmaklıkları ile tamamlanır.

           
Diyarbakır ev planının şekillenmesinde en önemli etken iklim olduğu için evlerde yazlık, kışlık ve mevsimlik bölümlerle karşılaşırız. Bütün bu bölümler evin merkezini oluşturan avlunun dört etrafını çevreler. Harem ve Selamlık olmak üzere iki bölümden oluşan Diyarbakır evlerine en güzel örnek olarak Cemil Paşa Konağı, İskender Paşa Konağı, Cahit Sıtkı Tarancı Evi, Ziya Gökalp Evi, Esma Ocak Evini verebiliriz.

            Türk İslam mimarisinin özelliklerini taşıyan Diyarbakır Sokakları ve Evleri, son 20-30 yılda sur içindeki düzensiz yapılaşma sonucu yıkılmaya ve kaybolmaya başlamıştır. Ancak son yıllarda artan koruma bilinci ve çabaları ile tipik evler yaşatılabilmektedir.

 

MÜZELER

ARKEOLOJİ MÜZESİ : Diyarbakır'da ilk müze 1934 yılırda Ulu Cami'nin devamı olan Zinciriye (Sincariye) Medresesinde açılmıştır. 1985 yılında ise Elazığ Caddesi üzerinde Dedeman Oteli arkasında bulunan yeni yapısına taşınmıştır. Müzede Diyarbakır yöresinden kazılar, satın alma ve müsadere yoluyla edinilen eserler, Neolitik Çağ'dan itibaren Eski Tunç, Asur, Urartu, Helenistik, Roma, Bizans, Artuklu, Selçuklu, Akkoyunlu ve Osmanlı devirlerine ait eserler kronolojik ve tipolojik olarak sergilenmektedir. Ayrıca çoğunluğu Artuklu dönemine ait değişik devirlerden sikkeler ile yöresel etnografik nitelikli eserler de müzede teşhir edilmektedir.

KÜLTÜR MÜZESİ (CAHİT SITKI TARANCI EVİ) :
Şair Cahit Sıtkı Tarancı'nın doğduğu bu ev, geleneksel Diyarbakır evlerine güzel bir örnek teşkil etmektedir. 1973 yılında Kültür Bakanlığı tarafından satın alınıp müze olarak düzenlenmiştir. Müzede Cahit Sıtkı Tarancı'nın özel eşyaları, mektupları ve kitaplarının yanı sıra etnografik eserler de sergilenmektedir.

ZİYA GÖKALP MÜZESİ (EVİ) :
Geleneksel Diyarbakır evine güzel bir örnektir. Ziya Gökalp'in doğup büyüdüğü bu ev, 1956 yılında müze haline getirilmiştir. Ziya Gökalp'in özel eşyaları, mektupları ve kitaplarının yanısıra yerel etnografik eserler de sergilenmektedir.
 

İÇKALE

Diyarbakır surlarının kuzeydoğu köşesine yerleştirilen İçkale'nin tarihi muhtemelen bu bölgenin ilk yerleşik halkı olan Hurri-Mitaniler (M.Ö. 4-3 bin) dönemine kadar iner. İç Kale, Romalılar tarafından şimdiki şehir surlarının yapılması ile özel bir önem kazanmış ve her devirde yönetim merkezi olmuştur. İç Kaleyi saran ve şimdiki Artuklu Kemeri'nden geçen ilk surlar daha sonra yıkılmış, Kanuni Sultan Süleyman zamanında şimdiki 16 burç ve surlar yapılmıştır. (1521-1527) İç Kalenin Saray Kapı, Küpeli Kapısı, Fetih ve Oğran Kapıları bulunmaktadır. İç Kale'de çok değerli yapılar bulunmaktadır.

KALE CAMİİ (HZ. SÜLEYMAN-NASIRIYE CAMİİ):
Nisanoğlu Ebul Kasım tarafından 1155-1169 yılları arasında yaptırılmıştır. Cami bitişiğinde Osmanlılar döneminde yapılan Halid Bin Velid'in oğlu Süleyman ile Diyarbakır'ın Araplar tarafından alınışı sırasında şehit düşen diğer sahabelerin yattığı Meşhed bulunmaktadır.

VİRANTEPE VE ARTUKLU SARAYI :
İçkale'nin kuzeybatısında yer alan ve bir (yığma tepe) höyük olan Virantepe, Diyarbakır'ın aynı zamanda çekirdek kuruluş noktası olup höyükte yapılacak arkeolojik kazı ve araştırmalar kent tarihi hakkında birçok belge ve bilgiye ulaşmamızı sağlayacaktır. Virantepe'de 1961-1962 yılları arasında yapılan kazılar sonucunda, etrafı surlarla çevrili, Artuklu Hükümdarı Melik Salih Nasıreddin Mahmud (1200-1222) dönemine ait bir sarayın temelleri açığa çıkarılmıştır. Zengin renkli taş mozaik ve çini süslemelerle oldukça gösterişli selsebil ve haçvari eyvanlarla çevrili fıskıyeli bir havuza sahip olan sarayın, renkli taş ve cam küplerden oluşan mozaik süslemeleri, Türk mimarisinde ilk kez burada görülmektedir. Doğu bölümünde saraya çıkışı sağlayan merdivenler açığa çıkarılmış ve saray girişinin, alttaki kemerin yanında olduğu belirlenmiştir.

ARTUKLU KEMERİ :
Artuklu döneminde İçkale'ye girişi sağlamaktadır. 10 m. Genişliğinde, sivri kemerli bu girişin üzerindeki büyük boyutlu nesir yazılı kitabede h. 603 (1206-1207) tarihi görülmektedir ki bu da sarayla aynı döneme ait olduğunu göstermektedir. Kemerin iki yanındaki kireç taşına işlenmiş aslan-boğa mücadelesini işleyen kabartma ile kemerin, Ulucami'nin doğu girişinin bir tekrarı olduğu görülmektedir.

ASLANLI ÇEŞME :
İçkale'de kemerli girişin hemen karşısında yer alır. 19. yy sonlarına tarihlenmektedir. Üçgen alınlıklı çeşmede, dilimli kemere sahip niş içerisine yerleştirilmiş aslan heykelinin ağzından suyun akışı sağlanmıştır. Orjinalde iki aslanın bulunduğu çeşmede aslanların biri bugün yerinde bulunmamaktadır.

ATATÜRK MÜZE ve KÜTÜPHANESİ :
19. yy sonlarına tarihlenmektedir. Mustafa Kemal Paşa'nın 1917 yılında II. Ordu Komutanı iken karargah olarak kullandığı bina, 1973 yılında 7. Kolordu Komutanlığınca düzenlenip Komutan Atatürk Müze ve Kütüphanesi olarak hizmete açılmıştır.

 

Günlük falınızı Okuyun

Buraya İstediğinizi YazaBilirsiniz Farkıyla

YAZILIM
 
Panel Bilgisayar

HER TÜRLÜ YAZILIM VE PC TEKNİK SERVİS
 
 
son 24 saat içinde 3426 ziyaretçi (5378 klik) Hoş Gelmiş Güle Güle Gitmiş



Design By Web MasteR SaLVaDoR
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol