|
|
|
|
Asıl Olan Hayat Hayatta Beşiktaş |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Diyarbakır ve çevresi tarih öncesi dönemlerden itibaren her devirde
nemini korumuş, Anadolu ile Mezopotamya, Avrupa ile Asya arasında doğal
bir geçiş yolu, bir köprü görevi yapmış bu nedenle de çeşitli
uygarlıkların tarihi ve kültürel mirasını günümüze kadar taşımıştır.
Tarih boyunca Amida, Amid, Kara-Amid, Diyar-Bekr, Diyarbekir,
Diyarbakır adlarını alan kent Güneydoğu Anadolu bölgesinin orta
bölümünde, el Cezire denilen, Mezopotamya'nın kuzey kısmındadır.
Yontmataş ve Mezolitik devirlerde, Diyarbakır ve
çevresindeki mağaralarda yaşanmış olduğu, yapılan arkeolojik
araştırmalar ile anlaşılmıştır. Eğil-Silvan yakınlarındaki Hassuni,
Dicle Nehri ve kolları üzerinde Ergani'deki Hilar mağaralarında bu
çağdan kalma kalıntılar tespit edilmiştir.
Anadolu'nun en eski köy yerleşmelerinden biri olan tarımcı
köy topluluklarının en güzel örneğini veren Ergani yakınlarındaki Çayönü
Tepesi, günümüzden 10.000 yıl önceye tarihlenmesi ile sadece bölge
tarihimize değil Dünya uygarlık tarihine de ışık tutmaktadır. M.Ö.
7.500-5.000 yılları arasında aralıksız olarak daha sonra da aralıklarla
iskan edilmiş olan günümüzdeki kent uygarlığının ilk temellerinin
atıldığı Çayönü, insanların göçebelikten yerleşik köy yaşantısına,
avcılık ve toplayıcılıktan besin üretimine geçtikleri "Neolitik Devrim"
olarak da bilinen teknoloöjik yaşam biçimi, beslenme ekonomisi ve insan
doğal çevre ilişkilerinin tümü ile değiştiği kültür tarihi ile ilgili
buluşlarda bir çok ilki de içeren canlı ve ilginç bir yerleşmedir.
Yabani buğday, mercimekgiller gibi bitkilerin tarıma alınması, koyun ve
keçinin evcilleştirilmesi ile Çayönü bilim dünyasında önem kazanmıştır.
Yine Ergani yakınlarındaki Grikihaciyan Tepesi'nde M.Ö.
5.000 yılları başına tarihlenen "Gelişkin Köy Evresi" ya da Kalkolitik
Çağ olarak adlandırılan Halaf Kültürünün sonlarına tarihlenen tek bir
kültür evresi görülmüştür. Halaf Kültürü, Kuzey Irak, Suriye ve
Güneydoğu Anadolu'da görülen yuvarlak planlı kubbeli evleri zengin boya
bezeli çanak-çömleği ile ünlüdür.
Diyarbakır'ın Bismil İlçesi yakınlarındaki Üçtepe Höyük'te
yapılan ve henüz bitirilmemiş olan kazı çalışmalarında ise 2. Bin, Yeni
Asur, Helenistik ve Roma İmparatorluk dönemine tarihlenen önemli bir
merkez ortaya çıkarılmıştır.
Öte yandan Lice yakınlarındaki Birkleyn mağaraları,
Eğil'deki Eğil Kalesi ve kayalardaki kitabeler Asurlardan kalan önemli
eserler bulunmuştur.
Diyarbakır'ın kent merkezinin tarihine baktığımızda ise; M.Ö.
3. Binde kente Hurri-Mitaniler'in egemen olduklarını görüyoruz. M.Ö.
1260'a dek egemenliklerini sürdüren Hurri-Mitaniler'den sonra sırasıyla
Asurlular, Aramiler, Urartular, İskitler, Medler, Persler,
Makedonyalılar, Selevkoslar, Partlar, Büyük Tigran İdaresi, Romalılar,
Sasaniler, Bizanslılar, Emeviler, Abbasiler, Şeyhoğulları, Hamdaniler,
Mervaniler, Selçuklular, İnaloğulları, Nisanoğulları, Artuklular,
Eyyübiler, Moğollar, Akkoyunlular, Safeviler ve Osmanlılar Diyarbakır'a
egemen olmuşlardır.
Bu uygarlıklar arasında Diyarbakır'da en fazla tarihi eser
yapan ve iz bırakanlar Romalılar, Abbasiler, Mervaniler, Selçuklular,
Artuklular, Osmanlılar olmuştur. Diyarbakır, sadece Roma-Bizans değil
aynı zamanda Müslüman, Pers, Arap ve Türk devletlerinin zengin tarihi ve
kültürel değerlerini taşıyan ortak bir kültür mirası olarak günümüze
kadar gelmiştir. Özellikler surlarda birçok medeniyetlerin izlerini
kitabe, süsleme, figür, kapı veya görkemli burç şeklinde en canlı
şekilde görebilmekteyiz.
|
DİYARBAKIR KALESİ
: Karacadağ'dan Dicle'ye uzanan geniş bazalt platosunun Doğu
kenasında geniş bir düzlük üzerinde yer alır. Dışkale ve İçkale olmak
üzere iki ana bölümden oluşmaktadır.
DIŞKALE
: Kuruluşu kesin
olarak bilinmeyen kentin, M.S. 349 yılında Roma İmparatoru II.
Constantius zamanında kalesi yeni baştan onarılıp, güçlendirilerek
etrafı surlarla çevrilmiştir. Böylece genel şeklini alan Diyarbakır
Kalesi daha sonra kente egemen olan uygarlıklar tarafından yapılan
eklenti ve onarımlarla günümüze kadar gelebilmiştir. Kuşbakışı
görüntüsü ile kenti bir kalkan balığı şeklinde çevreleyen surların
üzeri, kente egemen olan otuza yakın uygarlığın izlerini taşıyan oyma ve
kabartma motiflerin yanısıra onu bir kuşak gibi çevreleyen yazıtlarla
bezelidir. Bu nedenle A. Gabriel tarafından "Açık Hava Yazıtlar Müzesi"
olarak nitelendirilmiştir. 5 Km. uzunluğundadır. Yüksekliği 10-12 m.,
Kalınlıkları 3-5 m. Arasında değişmektedir. Kare, çokgen ve yuvarlak
planlı toplam 82 burca sahip olup bunlardan en önemlileri; Keçi Burcu,
Yedi Kardeş Burcu, Ben-u Sen Burcu, Nur Burcudur. Dışkalenin dört yöne
açılan, mimarlık tarihi açısından birbirinden önemli dört kapısı vardır.
Kuzeyde Dağ Kapı (Harput Kapısı), Batıda Urfa Kapı (Rum Kapısı), Güneyde
Mardin Kapı (Tel Kapısı), Doğuda Yeni Kapı (Dicle veya Su Kapısı) yer
almaktadır. Bugünkü Dışkale surlarının dışında ikinci bir sur daha
bulunmakta idi. Ancak 1232 yılında kente egemen olan Eyyubi hükümdarı
Melik Kamil tarafından yıktırılarak taşları bugünkü surların onarımda
kullanılmıştır. Bugün kalıntılarını Mardin Kapı ve Ben-u Sen
taraflarında izleyebilmekteyiz.
İÇKALE :
Dışkalenin Kuzeydoğu
köşesinde yer alır. Dışkaleden surlarla ayrılmaktadır. İçkale'de yer
alan Viran Tepe kentin ilk yerleşme noktasıdır ve bu tepenin etrafı da
surlarla çevrilidir. Kanuni Sultan Süleyman döneminde (1524-1526 yapılan
surlarla genişletilmiştir. 16 burçlu İçkale'ninde dört kapısı
bulunmaktadır. Fetih ve Oğrun Kapıları dışa, Saray ve Küpeli kapıları da
kente açılmaktadır.
Diyarbakır surları; volkanik Karacadağ'dan çıkan bazalt
taşlar ile yapıldığı için hala önemli derecede bozulmadan günümüze kadar
gelebilmiş, taşlar üzerindeki işlemelerde önemli bir bozulma
görülmemiştir.
Diyarbakır surları 20. yy.a kadar mimari bütünlüğünü ve
fonksiyonunu korumuştur. Cumhuriyet döneminde ise şehrin içinin artan
nüfusu ve kent çevresinde düzensiz yapılanma surları önemli ölçüde
tahrip etmiş, yer yer yıkılmalar ve burçlarda tahribatlar olmuştur. Son
yıllarda ise surların onarım ve restorasyonu için ciddi çalışmalar
başlamıştır. |
CAMİLER |
ULUCAMİ : Şehrin
merkezinde yer alır. Yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir.
Anadolu'nun en eski camilerindendir. Müslümanlar tarafından 5. Harem-i
Şerif (Mukaddes Mabed) olarak bilinir. 1091 yılında esaslı bir onarım
geçirmiştir. Plan itibariyle Şam Emeviye Cami'nin Anadolu'ya yansıması
olarak yorumlanır. Camiye Diyarbakır'da hüküm sürmüş bütün devletler
büyük önem vermiş ve onarmışlardır. Büyük Selçuklu hükümdarı Melikşah
İnal ve Nisanoğulları, Anadolu Selçuklu hükümdarı Gıyaseddin Keyhüsrev,
Artuklular, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan ve Osmanlı padişahlarından
birçoğuna ait kitabe ve fermanlar Camiinin muhtelif yerlerinde
görülmektedir. Ulucamii de muhtemelen Roma dönemindeki bir amfiteatrdan
alınan çok değerli mermer rütürler ve işlemeli sütun başlıkları ve
kabartmalar vardır. Caminin dört cephesi bir zamanlar dört mezhep için
hizmet vermiştir. Cami avlusundaki güneş saati Romalılardan kalmadır.
KALE
CAMİİ (HZ. SÜLEYMAN-NASIRIYE CAMİİ):
Nisanoğlu Ebu'l- Kasım
tarafından 1155-1169 yılları arasında yaptırılmıştır. Cami bitişiğinde
Osmanlılar döneminde yapılan Halid Bin Velid'in oğlu Süleyman ile
Diyarbakır'ın Araplar tarafından alınışı sırasında şehit düşen diğer
sahabelerin yattığı Meşhed bulunmaktadır. |
|
MELEK
AHMET PAŞA CAMİİ :
Diyarbakırlı Melek Ahmet
Paşa tarafından XVI. yy.da yaptırılmıştır. Plan ve mimarisinde Mimar
Sinan'ın etkisi görülmektedir. Tümü çini kaplı mihrabı oldukça ilgi
çekicidir.
İSKENDER PAŞA CAMİİ :
12. Osmanlı Valisi İskender Paşa tarafından 1551 yılında yaptırılmıştır.
Tipik bir Sinan ekolü ve Osmanlı camiidir. |
MEDRESELER |
MESUDİYE
MEDRESESİ: Ulu
Cami'nin kuzeyinde camiye bitişiktir. Medresedeki yazıtlara göre
yapımına 1198-1199 miladi yılında, Artuklu hükümdarı Ebu Muzaffer Sökmen
II zamanında inşaasına başlanmış, 1223-1224 yıllarında bitirilmiştir.
Mimarı Halepli Mahmut oğlu Cafer'dir. Aynı mimarın adını surlardaki bazı
kitabelerde Ulu Cami'nin onarım kitabelerinde ve Devegeçidi Köprüsü
kitabesinde de görmekteyiz. İki katlı olan Mesudiye Medresesi, Açık
Medreseler grubu içinde tek veya çift evyanlı şemaya bağlıdır. Mimari
bakımdan Zinciriye Medresesinin üslubuna benzemektedir.
ZİNCİRİYE (SİNCARİYE) MEDRESESİ:
Ulu Cami'nin Güneybatısında
ve yakınındadır. Ulu Cami ile arasında kemerli bağlantılar
bulunmaktadır. 1198 miladi yılında mimar İsa Ebu Dirhem tarafından
yaptırılmıştır. Açık medreseler grubu içerisinde tek veya iki eyvanlı
şemaya bağlı tek katlı olarak inşalıdır. |
KİLİSELER |
Diyarbakır'ın
İslamiyet'ten önceki ahalisi üç dinde idiler: Şemsiler (Güneşe
Tapanlar), Yahudiler ve Hıristiyanlar, Hıristiyanlar da beş mezhebe
ayrılmışlardı: Gregoryen (Ermeni), Yakubi (Süryani-Kadim), Ortodoks
(Rum), Asuri (Nasturi) ve Keldani. Yukarda anılan bütün din ve
mezheplere ait dini yapılar mevcuttu. Ayakta kalanlar: Meryem Ana
Süryani Kadim, Keldani, Surp Gregos, Surp Sarkis (Çeltik Kilisesi),
Saint George (Kara Papaz Kilisesi), Katolik ve Protestan Kiliseleridir.
MERYEM ANA SÜRYANİ KADİM KİLİSESİ:
Alipaşa Mahallesinde yer
almaktadır. Bugün faal durumda olan tek kilisedir. Yapım tarihi kesin
olarak bilinmemektedir. Geç Roma dönemine tarihlenen bir kapısı ve
mihrap üzerinde kalıntılarını izlediğimiz mimari bezekleri
bulunmaktadır. Geçirdiği bir çok onarım sonucu planında değişiklikler
olmuştur. En son 18. yy.da esaslı bir onarım görmüştür. |
KÖPRÜLER |
ON
GÖZLÜ SİLVAN KÖPRÜSÜ (DİCLE KÖPRÜSÜ) :
Şehrin Güneyinde, Mardin
Kapısı dışında ve şehre 3 km. mesafededir. Kentin kuruluşu ve gelişmesi
ile ilintili olabilecek bir geçmişi bulunan köprünün bugünkü ayakta
görülebilen kısımlarının Miladi 1065 tarihinde Mervaniler döneminde
Übeyd oğlu Yusuf isimli bir mimar tarafından inşa edildiğini üzerindeki
kitabelerden öğrenmekteyiz. Kesme bazalt taştan on gözlü olarak inşa
edilmiştir.
DEVEGEÇİDİ KÖPRÜSÜ :
Diyarbakır'ın 20 km.
kuzeyindeki Devegeçidi suyu üzerinde kurulmuştur. Sivri kemerli yedi
gözlü olarak inşa edilmiştir. Üzerinde iki kitabe ve Kuran-ı Kerim'in
Bakara suresinin 262. Ayeti yer almaktadır. Kitabesinden 1218 miladi
yılında Artuklu hükümdarı Melik Salih Mahmut döneminde mimar Cafer İbn
Mahmud tarafından yapıldığı öğrenilmektedir.
MALABADİ KÖPRÜSÜ :
Diyarbakır-Batman
yolu üzerinde, Silvan ilçemize 24 km. mesafededir. Kitabesinden 1147
miladi yılında Timurtaş Bin-i İlgazi Bin-i Artuk tarafından yaptırıldığı
anlaşılmaktadır. Farklı uzunluklarda kırık hatlar halinde üç bölümden
oluşmaktadır. Orta bölümde ayakları kayalıklara oturtulmuş 38.60
metrelik açıklığı bulunan sivri bir kemer yer almaktadır. Kitabesi,
kabartmaları ve mimarisi ile eşsiz olan bu köprü için A. Gabriel şu
bilgileri vermektedir. "...Modern statik hesabının olmadığı devirde bu
açıklıkta o zaman için böyle bir eser hayranlık ve takdiri muciptir.
Ayasofya Cami'sinin kubbesi, köprünün altına rahatlıkla girebilmektedir.
Balkanlar'da, Anadolu'da Orta Doğu'Da bu açıklıkta, bu yaşta başka köprü
yoktur." |
HANLAR |
DELİLLER
(HÜSREV PAŞA) HANI :
Mardin Kapıdadır. 1527
miladi yılında Diyarbakır valisi Hüsrev Paşa tarafından arkasındaki cami
ve medrese ile birlikte yaptırılmıştır. Deliller Hanı olarak
bilinmesinin nedeni, Hicaza gidecek hacı adaylarını götürecek delillerin
(rehber) bu handa kalmalarındandır. Avlulu iki katlı olarak inşa edilmiş
olan yapı, restore edilerek turistik bir olarak günümüzde hizmet
vermektedir.
HASAN PAŞA HANI :
Ulu Cami'nin
doğusundadır. Vali Hasan Paşa tarafından 1573 miladi yılında
yaptırılmıştır. Avlulu iki katlı olarak inşa edilmiştir. Avlu ortasında
bezemesiz başlıklara oturan altı sütunlu üstü kubbeli bir şadırvan
bulunmaktadır. |
KÖŞKLER, SOKAKLAR, EVLER |
KÖŞKLER
: Diyarbakır'da
iki ayrı amaçla yapılmış köşkler bulunmaktadır. Biri bir zamanlar
Diyarbakır'ı çepeçevre saran üzüm bağlarının içerisinde yer alan Bağ
Köşkleridir. Bağ bozumu zamanı bağ sahiplerinin kullandıkları bu
köşkler, genellikle iki katlı, bazalt taş örgülü, bol pencereli olarak
inşa edilmiştir.
Diyarbakır'ın asıl köşkleri ise Dicle Nehri kenarında
çok çeşitli ağaç ve yabani menekşelerle örtülü, güllerle donanmış
bahçeler içerisinde yer alan yazlık olarak kullanılan köşklerdir.
Diyarbakır evlerinin genel özelliklerini yansıtmalarına rağmen,
evlerdeki içe dönük planın tersine tam anlamıyla dışa açılan bir
mimariye sahiptirler. Mahremiyetine girecek kadar yakınında başka bir
yapının bulunmayışı ve de çevredeki son derece güzel tabiattan
yararlanma dışa açık mimarinin oluşmasını beraberinde getirmiştir.
Günümüze ulaşanlar, daha çok Akkoyunlu dönemine aittirler. Seman
Oğulları (Gazi Köşkü) Köşkü, Erdebil (Ber da Pir) Köşkü, Kuşdili Köşkü,
Ağulu Dere Köşkü günümüze kadar ulaşabilmiş güzel örneklerdir.
DİYARBAKIR SOKAKLARI (KÜÇELERİ) :
Diyarbakır
sokaklarının ve de evlerinin şekillenmesinde surlar önemli bir rol
oynar. Kentin genişlemesini sınırladığı için sur içinde yoğunlaşma
artmış, evler birbirine bitişmiş, sokaklar daralmıştır. Bu da gölgelik
alanların çoğalmasını, serinliğin artmasını sağlamıştır. Bu tür bir
sıkışıklık sokakların şekillenmesinde bazı durumlar yaratmış ve
mahremiyeti sağlamak için evler sokaklardan yüksek duvarlarla
ayrılmıştır. Bazen parke taş döşeli eski Diyarbakır sokaklarında sürekli
akan çeşmeler, sokaklara temizlik ve canlılık katardı.
DİYARBAKIR'IN GELENEKSEL EVLERİ :
En az beş bin
yıllık geçmişe sahip olan Diyarbakır'ın evleri de binlerce yıllık bir
tecrübe sonucu gelişerek şehrin tarihi kimliğine ve iklim şartlarına en
uygun duruma gelmiş, malzemenin de etkisiyle kendine özgü karakteristik
özellikler taşıyan bir mimari doğmuştur.
Dışa kapalı olan evlere hep aynı örnekte yapılmış
mütevazi bir kapıdan girilir. Bu kapıyla genellikle küçük bir holden
geçilerek avluya girilir. Avlu evin harimi durumundadır. Bu nedenle
dışarıdan avlu, avludan dışarısı gözükmez. Rengarenk gül vesair
çiçekleri, havuz ve şadırvanlarıyla Diyarbakır evlerinin avluları
hayatiyet duludur. Kara renkli bazalt örgülü duvarları "Cıs" adı verilen
beyaz renkli bezemelerle, pencere ve eyvan boşlukları ile hafifler ve
zengin, zarif motifli pencere ve gezemek parmaklıkları ile tamamlanır.
Diyarbakır ev planının şekillenmesinde en önemli etken
iklim olduğu için evlerde yazlık, kışlık ve mevsimlik bölümlerle
karşılaşırız. Bütün bu bölümler evin merkezini oluşturan avlunun dört
etrafını çevreler. Harem ve Selamlık olmak üzere iki bölümden oluşan
Diyarbakır evlerine en güzel örnek olarak Cemil Paşa Konağı, İskender
Paşa Konağı, Cahit Sıtkı Tarancı Evi, Ziya Gökalp Evi, Esma Ocak Evini
verebiliriz.
Türk İslam mimarisinin özelliklerini taşıyan Diyarbakır
Sokakları ve Evleri, son 20-30 yılda sur içindeki düzensiz yapılaşma
sonucu yıkılmaya ve kaybolmaya başlamıştır. Ancak son yıllarda artan
koruma bilinci ve çabaları ile tipik evler yaşatılabilmektedir.
|
MÜZELER |
ARKEOLOJİ MÜZESİ :
Diyarbakır'da ilk müze 1934 yılırda Ulu Cami'nin devamı olan Zinciriye (Sincariye)
Medresesinde açılmıştır. 1985 yılında ise Elazığ Caddesi üzerinde
Dedeman Oteli arkasında bulunan yeni yapısına taşınmıştır. Müzede
Diyarbakır yöresinden kazılar, satın alma ve müsadere yoluyla edinilen
eserler, Neolitik Çağ'dan itibaren Eski Tunç, Asur, Urartu, Helenistik,
Roma, Bizans, Artuklu, Selçuklu, Akkoyunlu ve Osmanlı devirlerine ait
eserler kronolojik ve tipolojik olarak sergilenmektedir. Ayrıca
çoğunluğu Artuklu dönemine ait değişik devirlerden sikkeler ile yöresel
etnografik nitelikli eserler de müzede teşhir edilmektedir.
KÜLTÜR MÜZESİ (CAHİT SITKI TARANCI EVİ) :
Şair Cahit Sıtkı
Tarancı'nın doğduğu bu ev, geleneksel Diyarbakır evlerine güzel bir
örnek teşkil etmektedir. 1973 yılında Kültür Bakanlığı tarafından satın
alınıp müze olarak düzenlenmiştir. Müzede Cahit Sıtkı Tarancı'nın özel
eşyaları, mektupları ve kitaplarının yanı sıra etnografik eserler de
sergilenmektedir.
ZİYA GÖKALP MÜZESİ (EVİ) :
Geleneksel Diyarbakır evine
güzel bir örnektir. Ziya Gökalp'in doğup büyüdüğü bu ev, 1956 yılında
müze haline getirilmiştir. Ziya Gökalp'in özel eşyaları, mektupları ve
kitaplarının yanısıra yerel etnografik eserler de sergilenmektedir.
|
İÇKALE |
Diyarbakır surlarının
kuzeydoğu köşesine yerleştirilen İçkale'nin tarihi muhtemelen bu
bölgenin ilk yerleşik halkı olan Hurri-Mitaniler (M.Ö. 4-3 bin) dönemine
kadar iner. İç Kale, Romalılar tarafından şimdiki şehir surlarının
yapılması ile özel bir önem kazanmış ve her devirde yönetim merkezi
olmuştur. İç Kaleyi saran ve şimdiki Artuklu Kemeri'nden geçen ilk
surlar daha sonra yıkılmış, Kanuni Sultan Süleyman zamanında şimdiki 16
burç ve surlar yapılmıştır. (1521-1527) İç Kalenin Saray Kapı, Küpeli
Kapısı, Fetih ve Oğran Kapıları bulunmaktadır. İç Kale'de çok değerli
yapılar bulunmaktadır.
KALE CAMİİ (HZ. SÜLEYMAN-NASIRIYE CAMİİ):
Nisanoğlu Ebul Kasım
tarafından 1155-1169 yılları arasında yaptırılmıştır. Cami bitişiğinde
Osmanlılar döneminde yapılan Halid Bin Velid'in oğlu Süleyman ile
Diyarbakır'ın Araplar tarafından alınışı sırasında şehit düşen diğer
sahabelerin yattığı Meşhed bulunmaktadır.
VİRANTEPE VE ARTUKLU SARAYI :
İçkale'nin kuzeybatısında
yer alan ve bir (yığma tepe) höyük olan Virantepe, Diyarbakır'ın aynı
zamanda çekirdek kuruluş noktası olup höyükte yapılacak arkeolojik kazı
ve araştırmalar kent tarihi hakkında birçok belge ve bilgiye ulaşmamızı
sağlayacaktır. Virantepe'de 1961-1962 yılları arasında yapılan kazılar
sonucunda, etrafı surlarla çevrili, Artuklu Hükümdarı Melik Salih
Nasıreddin Mahmud (1200-1222) dönemine ait bir sarayın temelleri açığa
çıkarılmıştır. Zengin renkli taş mozaik ve çini süslemelerle oldukça
gösterişli selsebil ve haçvari eyvanlarla çevrili fıskıyeli bir havuza
sahip olan sarayın, renkli taş ve cam küplerden oluşan mozaik
süslemeleri, Türk mimarisinde ilk kez burada görülmektedir. Doğu
bölümünde saraya çıkışı sağlayan merdivenler açığa çıkarılmış ve saray
girişinin, alttaki kemerin yanında olduğu belirlenmiştir.
ARTUKLU KEMERİ :
Artuklu
döneminde İçkale'ye girişi sağlamaktadır. 10 m. Genişliğinde, sivri
kemerli bu girişin üzerindeki büyük boyutlu nesir yazılı kitabede h. 603
(1206-1207) tarihi görülmektedir ki bu da sarayla aynı döneme ait
olduğunu göstermektedir. Kemerin iki yanındaki kireç taşına işlenmiş
aslan-boğa mücadelesini işleyen kabartma ile kemerin, Ulucami'nin doğu
girişinin bir tekrarı olduğu görülmektedir.
ASLANLI ÇEŞME :
İçkale'de
kemerli girişin hemen karşısında yer alır. 19. yy sonlarına
tarihlenmektedir. Üçgen alınlıklı çeşmede, dilimli kemere sahip niş
içerisine yerleştirilmiş aslan heykelinin ağzından suyun akışı
sağlanmıştır. Orjinalde iki aslanın bulunduğu çeşmede aslanların biri
bugün yerinde bulunmamaktadır.
ATATÜRK MÜZE ve KÜTÜPHANESİ :
19. yy sonlarına
tarihlenmektedir. Mustafa Kemal Paşa'nın 1917 yılında II. Ordu Komutanı
iken karargah olarak kullandığı bina, 1973 yılında 7. Kolordu
Komutanlığınca düzenlenip Komutan Atatürk Müze ve Kütüphanesi olarak
hizmete açılmıştır. |
|
|
|
|
|
|
Panel Bilgisayar
HER TÜRLÜ YAZILIM VE PC TEKNİK SERVİS
|
|
|
|
|
|
|
|
|